29 Temmuz 2007 Pazar

Abbas yolcudur

Sevgili hemşehrimiz Cahit Sıtkı ile veda edelim dostlara. Kırbacı basıp sihirli seccadeye, bir okyanus aşıp bir başka okyanusun kıyısına doğru yola çıkıyorum. Yanlış anlaşılmasın, gençliğimi yeniden yaşamaya değil, hasreti artık yüreğimi yakan Kerem Usta'yı görmeye gidiyorum. Yediğimizi içtiğimizi değil, ama gördüklerimizi sizlerle paylaşmak boynumuzun borcu olsun. Sağlıcakla kalın şimdilik...
"Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalp ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan."

23 Temmuz 2007 Pazartesi

Dertlerin kalkınca şaha




Galiba yenilginin kendisinden çok, "acaba yanlış düşünen ben miyim?" sorusu ve içime düşen kuşku rahatsız ediyor beni. Yoksa hayatım boyunca çok yenilgi tattım ben. Yenilsem bile her seferinde doğru yolda olduğumu bilmenin verdiği cesaretle tekrar ayağa kalkıp yürüdüm. Ama şimdi kafam çok karışık. Yazın bu en sıcak günlerinde, bir taraftan susuzluğun kapımıza kadar geldiğini hissediyor, bir taraftan da bu kafa karışıklığı içinde kıstırılmışlık duyguları ile kendi içime saklanıyorum. Muhayyilemin beni hırçın tabiatın sağaltıcı kucağına sürüklemesine müsaade ediyorum. Orada yalçın dağlar arasına saklanmış yaylamızı görüyorum. Yaylada soğuktan korunmak için kayalara sıkı sıkı tutunmuş bir ardıç ağacı buluyorum, eğilip yüzümü sürüyorum ağacın yapraklarına. Ardıç yaprağında sabahki çiseden kalmış bir damla su, bütün kainatı içinde barındırıyormuş gibi gülümsüyor bana. Madem ki şebnem bana gülümsedi, yukarılara sitemlerimi yollamaktan vazgeçiyorum ben de...

17 Temmuz 2007 Salı

Kıbrıs Köyü ne yana düşer?


Kıbrıs Köyü, Ankara'da Mamak ilçesi sınırları içinde, Elmadağ eteklerinde bir köy. Köy sıradan, ama yakınlarındaki vadi saklı bir cennet gibi. Elmadağın kar sularıyla beslenen dere yılın 12 ayı akıyor. Dere vadiyi çok derin bir şekilde oymuş. Çevre o nedenle ürkütücü kaya oluşumlarıyla dolu. Bu kayalarda birçok yırtıcı kuş türünü görmek mümkün. Vadi tabanında 12 ay akan suyun yarattığı mikro iklim koşulları burayı çok özel kılıyor. Bu nedenle vadi tabanında nerdeyse Karadeniz iklimi sürüyor. Ankaranın göbeğinde Karadeniz iklimine özgü bitki örtüsü görmek şaşırtıyor insanı. Doğal olarak yetişmiş, oldukça yaşlı ağaçlardan oluşan bir fındıklık bile var burada. Başka ne var? Ankara'nın endemik çiçeklerinden olan ve Ankaranın adıyla anılan birkaç çiçekten biri olan Ankara karanfili (Dianthus ancyrensis) var. İyi haberler bu kadar. Kötü haber ise bu vadiye açgözlü belediyecilerin göz dikmiş olmaları. Rant hırslarını -şimdilik- mahkemeler durdurmuş. Ama bir seçim daha kazanırlarsa bu vadi de "kentsel dönüşüme" kurban gidecek demektir. Bu yetmezmiş gibi bir de kimi ruhsatlı, kimi ruhsatsız işletilen taş ocakları var. Hemen vadinin iki yakasında tabiatı dümdüz etmekle ve aşağıdaki güzelim vadiyi ve bu arada köyü toz duman etmekle meşguller. Vadiye yığdıkları taş ve kaya parçaları da cabası. Kıbrıs Köyü vadisinin hikayesi şimdilik bu kadar...

14 Temmuz 2007 Cumartesi

Şapkası başında göknar filizi




Bu bir göknar filizi. Rüzgarın taşıdığı erkek tohum (yani polen), göknar kozalaklarının pulları arasında saklanan dişi tohumu bulduktan sonra döllenmeyle ağırlaşan tohumu taşıyan pul kozalaktan ayrılır ve yerçekimine kendini bırakarak toprağı bulur. Burada bir başka tabiat mucizesi gerçekleşir ve tohum filizlenir. Bu fotografta olduğu gibi sadece birkaç cm boyunda olan göknar filizi hâlâ toprağa yumuşak iniş yapmasını sağlayan pulu bir şapka gibi taşımaktadır. Pek yakında şapkasını çıkarıp tabiat şartları elverdiği ölçüde büyümeye devam edecektir. Bize de tabiatın kendini yenilemedeki bu eşsiz becerisi karşısında susup şapka çıkarmak düşer...

3 Temmuz 2007 Salı

Doğu çınarı, Platunus orientalis




İnebolu'dan Abana'ya giderken karşılaştık bu çınarla. Adı Bayezid Çınarı. Herhalde II. Bayezid döneminden kalma olduğu için. Dikim tarihi 1484. Bu hesaba göre beş asırdan daha yaşlı. Zamana direnebildiği için benim gibi fanilerin gözünde neredeyse ilahi bir varlığa kavuşuyor bu ağaç. Karadenizin kıyıcığındaki bu asude köye çok yakışmıştı. Gölgesinde çayını yudumlayacaklara "muhteşem" dedirtecek ve varlığı bize olduğu gibi, gelecek nesillere de mutluluk verecek.

Merhaba

Gözlerimi dört açarak tabiatı tekrar keşfetmeye çalışıyorum. Çevreme bir başka gözle bakıyorum artık. Börtü böceği, kuşları, ağaçları, çiçekleri daha yakından tanımak, adlarını bilmek istiyorum. Neden? Hızla yokolup giden, insanoğlunun önlenemez hırsına kurban giden doğal çevreye son bir gayretle sıkı sıkı tutunma gayreti mi benimkisi? Yoksa artık kemale eren yaşımın gereği tabiata dönmenin ön hazırlıkları mı? Bilemiyorum. Belki, kent yaşantısının yarattığı hayalkırıklığıyla yüzümü kırlara çeviriyorum, belki de insandan kestiğim umudu tabiatta arıyorum. Artık sadece tabiat, tabiatın çeşitliliği, renkliliği şaşırtıyor, heyecanlandırıyor beni. Belki aynı duyguları paylaşan birileri çıkar diye yazıyorum.

O nedenle Merhaba!...