6 Eylül 2017 Çarşamba

Kalimnos-Patmos-Lipsi Tekne Gezisi




26 Ağustos 2017
Geziyi yapacağımız tekne Anitta ve kaptanımız Can Halman bizi Turgut Reis D-Marin'de bekliyor. Ekip olarak (Nur ve Faruk Alhas, Binnur ve İbrahim Berberoğlu) Datça Körmen'den feribotla Bodrum'a geçtik. Deniz beklentilerimizin üzerinde sert. Zaman zaman dalgalardan ıslanarak normalde bir buçuk saatlik seferi neredeyse iki saatte tamamlayarak Bodrum Limanına vardık. Taksiyle Turgut Reis'e geçtik ve marinada, önümüzdeki birkaç gün evimiz olacak teknemize yerleştik. Geceyi marinada teknemizde geçirdik. Yarın sabah buradan demir alıp Kalimnos'a doğru yola çıkmayı planlıyoruz.

Anitta sıradan bir tekne değil. Can Kaptan yıllar önce bu tekneyi özel olarak imal ettirmiş. 17 metre uzunluğunda ahşap bir yelkenli. 28 metre uzunluğunda bir direği var ve denizde yeşil renkli bir sülün gibi süzülüyor. Anitta'nın sekiz kişinin kalabileceği dört kamarası var. Kaptanımız Can Halman da tecrübeli bir denizci. Yıllarca profesyonel yöneticilik yapmış. Ama uzun süredir asıl uğraşı denizcilik. Anitta denizleri fethetmediği zamanlarda Palamutbükü'ndeki küçük balıkçı barınağında bağlı. Dolayısıyla biz Datça Yakaköylüler için aynı zamanda komşu evi.



27 Ağustos 2017
Öğleye doğru marinadan demir alıp gümrüğün iskelesine bağlandık. Burada çıkış işlemlerimiz yapıldı. Yunanistan yeşil pasaport için vize istemiyor. Nur ve Faruk önceden vize aldıkları için çıkışımız sorun olmuyor. Buradaki küçük gümrüksüz satış mağazasından biraz alışveriş yapıp "vira bismillah" diyerek yola koyuluyoruz.



Deniz bugün de kaba dalgalı ve rüzgârlı. Kaptanımız Türk karasularından ayrılıp Yunan karasularına girdiğimiz düşüncesi ile kural gereği direğe Yunan bayrağı çekti. Ancak denizin ortasında aniden belirip bize yanaşan bir Türk Sahil Güvenlik botundan megafonla uyarıldık. Halen daha Türk karasularında olduğumuzu, bu lacivert denizin de kutsal vatan toprağı sayıldığını hamaset kokan bir tonla bize ilettiler. Bu arada botun mürettebatı da bizleri fotoğraflamakla meşguldü. Oysa denizin neresinin Türk neresinin Yunan karasuları olduğu, adalarla dolu bu coğrafyada o kadar da kolay belirlenebilecek bir olgu değil. O nedenle hepimize biraz fazla alınganlığa dayanıyormuş gibi geldi bu uyarı.

Önce sancağımıza Çatal Adası'nı, sonra iskelemize Kos (İstanköy) Adası'nı alarak zaman zaman deniz köpükleriyle ıslanarak, zaman zaman heyecanlanarak bir seyir gerçekleştirdik. Yaklaşık iki buçuk saat sonra Kalimnos (Kilimli) Adasına yaklaştık. Turgut Reis Kalimnos arası yaklaşık 13 deniz mili mesafesinde. Kalimnos limanı aşırı kalabalık gözüküyor. Türkiye'de bayram nedeniyle kamu personeli için ilan edilen on günlük tatil etkisini burada da göstermiş. Teknelerin neredeyse %80'i Türk bayraklı. Ayrıca Bodrum'dan gelen feribotlar da buraya sürekli Türk turist taşıyor.Biz şans eseri iyi bir bağlanma yeri bulduk. Teknelere bu konuda yardımcı olan acente personeli hem teknenin belgelerini hem de bizlerin pasaportlarımızı alıp işlem yaptırmak üzere götürdüler. Biz de birkaç saat sonra gümrüğe gidip görevli personele varlığımızı bizzat kanıtladık. Bu arada Kalimnos'un limanında ve dar sokak aralarında dolaştık. Adanın kendine özgü atmosferini özümsemeye çalıştık.

Kalimnos gibi nispeten küçük Yunan adalarının en tipik özelliği çok çıplak bir doğaya sahip olmaları. Ağaç sadece yerleşim yerlerinde var. Onun dışında dağlar, tepeler bu mevsimde iyice kurumuş tipik Akdeniz çalıları ile kaplı. Adalarda nüfus ve insan yerleşimi de çok fazla olmadığı için neredeyse her yer uçsuz bucaksız sarı bir örtü ile kaplı. Ama en olmadık dağ tepelerinde, en ücra ada köşelerinde büyüklü küçüklü mavi-beyaz Ortodoks kiliseleri görmek şaşırtıcı. Herhalde bunların büyük bir bölümü inziva amaçlı yapılmış dini yapılar.



Kalimnos (ya da Osmanlıların adlandırdığı şekliyle Kilimli) Adası, diğer Onikiadalar gibi 1523 ile 1912 yılları arasında Osmanlı egemenliği altında kalmış. Ama bu dönemde ada büyük ölçüde özerk bir yapıda yönetilmiş. Bugün adanın yaklaşık 16,000 kişilik yerleşik bir nüfusu var. Tarihi olarak sünger avcılığının en gelişkin olduğu Yunan adası Kalimnos. Kalimnos'un yüksek kayalıklarla dolu dağları özellikle denizden heybetli gözüküyor. Bu kayalık dağlarda dağcılık ve kaya tırmanışı sporları yapılıyormuş.

Adanın merkezindeki evler kendine özgü bir mimariye sahip, ama daha önce gördüğümüz Simi (Sömbeki) Adasındaki evler kadar güzel değil. Benim Kalimnos'da en çok beğendiğim yapı, şehir merkezinde yer alan podima döşeli avlusu ile öne çıkan kilise oldu. Bizim Anadolu kasabalarından farklı olarak şehrin çeşitli yerlerine serpiştirilmiş heykeller, adanın ünlü sakinlerinin büstleri bu küçük adaya ayrı bir hava katmış.

Günü sahilde bir aile işletmesinde kalamar, ahtopot gibi yerel ürünler yiyerek tamamladık.



28 Ağustos 2017
Teknede yaptığımız sabah kahvaltısından sonra mutedil bir denizde iki saatlik bir sefer sonrası Kalimnos'un kuzeyinde yer alan Palionisos koyuna geldik. Burayı daha önce de ziyaret eden kaptanımız önermişti. Koy çok korunaklı bir yapıya sahip, hemen hemen hiç rüzgar almıyor. Denize girmek için çok güzel bir plajı var. Sanırım karadan da buraya ulaşma imkânı var. Ancak teknelerin çok rağbet ettiği bir yer. Biz erken geldiğimiz için koyda yer alan lokantalar tarafından denize yerleştirilen şamandıralardan birine bağlandık. Denize girdik. Akşam da lokantaların birinde yemek yemeye karar verdik. Kalidonis lokantasının personeli gelip botla bizi aldı ve kıyıya götürdü. Lokanta salaş görünümlü bir aile işletmesi. Aşçılığı kadınlar yapıyor. Bütün gezi boyunca en lezzetli yemeği burada yedik. Lokantanın salaşlığı, aile ortamının çok belirgin olması Kalidonis'i daha da çekici kılıyor.



29 Ağustos 2017
Sabah erken saatte adanın kıraç coğrafyasında otlamaya çıkan keçilerin çıngırak sesleriyle uyandık. Kahvaltı sonrası Patmos'a doğru yola çıktık. Hava bugün de şansımıza çok elverişli gözüküyor. Genellikle güçlü kuzey rüzgârlarının estiği bir denizde kuzeye doğru yol almak çok kolay olmasa gerek. Ancak neredeyse rüzgârsız bir havada yirmi üç millik seyrimizi gerçekleştirdik. Dört buçuk saatlik keyifli bir yolculukla Patmos'a vardık. Kalimnos'tan ayrıldıktan sonra iskele tarafında Leros Adasını gördük. Bu adayı boylu boyunca geçtikten sonra uzakta Patmos (Osmanlıların adlandırdığı şekliyle Batnaz) Adası gözüktü.

Patmos Onikiadaların en kuzeyinde yer alıyor. Yaklaşık 3,000 kişilik bir nüfusa sahip. Ada Hristiyanlık tarihi açısından da önemli. İncili oluşturan bölümlerden olan Kehanetler'in Aziz Yuhanna (St. John) tarafından bu adada bir mağarada yazıldığı rivayet ediliyor. Bu mağara ve Aziz Yuhanna adına 11. yüzyılda adanın Hora (Chora) olarak adlandırılan bölümünde inşa edilen manastır, adayı Hristiyanlık tarihi açısından önemli kılıyor. Bunun dışında adanın kendisi de girintili çıkıntılı yapısı, yüzmeye elverişli sakin koyları ile önemli bir turistik merkez. Hora'da kale görünümlü Aziz Yuhanna Manastırı çevresinde yer alan beyaz boyalı tipik ada mimarisi göz kamaştırıcı.

Hora'da yer alan evler çok bakımlı. Bu evlerde kapılar, kapı kolları, kapı tokmakları birer sanat eseri görünümünde. Dar sokakları, restore edilerek işler hale getirilen yel değirmenleri, küçük ama çok şık mağazaları ve kafeleri ile Hora gerçekten görmeye değer. Biz limandan kiraladığımız bir taksi ile önce Aziz Yuhanna Mağarası'na, sonra da Hora'ya çıktık. Yukarı doğru çıktıkça manzara güzelleşti.



Aziz Yuhanna Manastırı dini bir yapı olduğu kadar pek çok değerli eseri de içinde barındıran bir müze. Büyük Grek/İspanyol ressamı El Greco'ya ait olduğu düşünülen bir İsa resmi, Helenistik döneme ait birkaç heykel parçası (büst) ve adayı 350 yıla yakın yönetmiş olan Osmanlılarla ilişkilerini yansıtan eserler de müzede görülebiliyor. Fatih Sultan Mehmet'in Edirne'de 1454 yılında kendisini ziyaret eden Patmoslu keşişlere hediye ettiği bir mumluk ve bir kandil de bunlar arasında. Patmos'un Aziz Yuhanna Mağarası, Manastırı ve Hora'sı bütün bu nedenlerle UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alıyor.



Akşam yemeğimizi de Hora'da yedikten sonra, adanın Skala adı verilen liman bölgesinde biraz dolaştık. Gece geç saatlerde bile bu bölge bayağı hareketliydi. Barlar, kafeler turist dolup taşıyordu.

30 Ağustos 2017
Teknede hızlı bir kahvaltıdan sonra bir sonraki durağımız olan Lipsi adasına doğru yola çıktık. Yunanların Poseidon adlı hava tahmin programı bugün havanın sert olacağını, kuzey rüzgârlarının sert eseceğini öngörüyordu. Tahminler doğru çıktı. 12 millik Patmos-Lipsi seyri kaba dalgalı bir denizde zorlu bir şekilde geçti. Koca teknenin zaman zaman 5 metreyi bulan dalgalar arasında fındık kabuğu gibi sallanmasını izlemek heyecan vericiydi.

İki saatlik bir seyir sonrası Lipsi'ye ulaştık. Rüzgâr Lipsi limanında bile sert şekilde esmeye devam etti. Bu nedenle ilk kez gece boyu sert esen rüzgâr yüzünden uyuyamadım. Lipsi bu gezi sırasında ziyaret ettiğimiz adalardan en küçüğü. 700 civarında sabit bir nüfusa sahip. Lipsi  o kadar küçük ki çöp sorunuyla baş edemediklerinden ortalıkta hiç çöp kutusu yoktu. Gelen teknelerin çöplerini de yanlarında geri götürmeleri isteniyor. Biz bu durumu geç anladığımız için elimizde koca bir çöp torbasıyla adada uzunca bir süre çöp konteyneri aradık. Türk turist sayısı burada nispeten azdı. Ada küçük ama bütün Yunan adalarında olduğu gibi kusursuz işleyen deniz trafiği sayesinde bol ziyaretçisi var. Ayrıca Yunanistan'ın Avrupa Birliği üyeliği nedeniyle özellikle Batı Avrupalılara yönelik oldukça canlı bir gayrimenkul piyasası olduğu da görülüyor. 

Teknemiz limana bağlandıktan sonra gergin geçen seyrin yorgunluğunu atmak için önce teknede biraz dinlendik. Daha sonra yaklaşık 15 dakikalık bir yürüyüş mesafesinde olan bir plaja gittik ve orada denize girdik. Deniz sefasından sonra liman çevresinde yoğunlaşan küçük Lipsi köyünü gezdik. Yine dar sokaklar, mütevazı ama bakımlı evler ve küçüklü büyüklü pek çok kilise. Bu küçük yerleşim yerlerinde bile ada halkının yaşama görgüsünü izleyip hayran olmamak mümkün değil. Turistler için değil, kendilerine saygıları olduğu için çevrelerine özen gösteriyorlar. Bu da doğal olarak bizim gibi turistleri cezbediyor.



31 Ağustos 2017
Bütün gece sert esen rüzgâr dinince sabah erkenden Lipsi'den demir aldık. Kahvaltıyı Lipsi'nin koylarından birinde yaptık ve dört buçuk saat sürmesi beklenen Kalimnos seferimize başladık. Hava tahmini kaba dalgalı bir deniz ve sert kuzey rüzgârları olacağını söylüyor. Seferimizi kazasız belasız tamamladık. Deniz beklentilere uygun olarak epeyce sertti. Ancak rüzgârı arkadan aldığımız için çok sorun olmadı. Bu kez Lipsos'u sancağımıza alarak Kalimnos'a vardık. Kalimnos'da acente görevlileri, bizim gümrüğe bizzat gitmemize gerek kalmaksızın çıkış işlemlerimizi yaptılar. Biz de bu arada karaya çıkıp biraz dolandık ve alışveriş yaptık.

Geceyi Kalimnos yakınlarındaki küçük Yunan adası Pserimos'da, Can'ın önceden bildiği bir koyda geçireceğiz. Koya demirledik ve karadaki kayalara bağlandık. Koy sevimli gözüküyordu. Bizden başka birkaç tekne daha vardı. Anladığım kadarıyla Bodrum'dan da buraya gelip Yunanistan'a resmen giriş yapmaksızın koyun keyfini çıkaran tekneciler oluyormuş. Yarın ver elini Turgut Reis.

1 Eylül 2017
Bugün Kurban Bayramının birinci günü. Kısa bir seyirle Turgut Reis'e ulaşıp gümrük iskelesine aborda olduk. Herhalde bayram olması nedeniyle ortalık çok sakin gözüküyor. Türkiye'ye giriş işlemlerimizi yaptırdıktan sonra geceyi geçireceğimiz Knidos limanına doğru yola çıktık. Hava mutedil. Sancağımızda Kos Adası, Datça Yarımadasının en uç noktasına doğru yol alıyoruz. Güzel yarımadamız ufukta boylu boyunca uzanıyor. Uzaktan Murdala'yı, Mersincik'i, Değirmenbükü'nü, hatta Bükceğiz'i bile görüp tanımak mümkün oluyor.

Kos (İstanköy) Adasının çok yakınlarından geçerek yaklaşık iki saatte Deveboynu Deniz Fenerine ulaştık. Geceyi geçirmek üzere demirleyeceğimiz Antik Knidos kentinin limanı oldukça kalabalık gözüküyor. Akşam olurken limanı çepeçevre saran antik kentin sessizliği insanın içini ürpertiyor. İki bin yıl önce buralarda yaşayanları, yine bugünkü gibi gemilerle dolu limanı, limandaki teknelerden koşar adımlarla çıkıp az ötedeki Knidos Afroditi'ni görmek için seğirten gemicileri hayal etmemek mümkün değil. Bu büyülü havayı selamlarcasına deniz yüzeyinde aniden bir balık sürüsü beliriyor. Arkalarında onları kovalayan kocaman bir balık, atlaya sıçraya limanın içlerine doğru kaçışıyorlar ve akşam bu görsel şölenle sona eriyor.



2 Eylül 2017
Sabah kahvaltıdan sonra Palamutbükü'ne doğru yola çıkıyoruz. Altı gündür denizdeyiz. Anitta küçük bir tekne değil, ama yine de galiba evlerimizi, rahat yataklarımızı özledik. Önce Arslan Burnu, sonra Bağlarözü, Saranda Kalesi derken, Palamutbükü gözüküyor. Barınağa yanaşıp bağlanıyoruz. Artık Anitta da evinde, biz de. Keyifli geçen gezi için Kaptan Can Halman'a, ve yol arkadaşlarımız Nur ve Faruk Alhas'a teşekkür edip evlerimize dağılıyoruz.


Gezinin fotoğraflarına aşağıdaki bağlantıdan ulaşılabilir: